Ziyaretci defteri İletişim Chat
                Menü

YANNIS RITSOS hayatı ve şiirleri



20. Yüzyıl Yunan şiirinin büyük ustalarından Ritsos, 1909'da Peloponnesos Monemvasia'da doğdu. On yedi yaşında Atina'ya gitti. İlk şiirlerini bu dönemde yayımlamaya başladı. >Epitaphios (1936) adlı kitabı Atina'daki Zeus tapınağında törenle yakıldı. Siyasal görüşleri yüzünden Metaksas ve Papadopulos dönemlerinde Ege adalarında sürgün olarak yaşadı. Ayışığı Sonatı (1956) adlı kitabıyla Ulusal Şiir Ödülü'nü, 1976'da Etna-Taormina Şiir Ödülü'nü ve pekçok uluslararası ödül kazandı.
Ritsos, eğretilemelerle örülü şiirlerinde, Yunanistan coğrafyasını arka plana alarak, yurtseverlik duygularını işledi. İnsanın günlük yaşamdaki durumuna yaklaşımı, nesnelere duyduğu sonsuz ilgi, ayrıntıları bütün yalınlığıyla yansıttığı kısa şiirlerinde iyice belirginleşir.
11 Kasım 1990'da Atina'da öldü.(kaynak:www.siir.gen.tr)








BARIŞ

Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.

Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi gibi
ter damlalarıyla alnında...
barış budur işte.

Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek, kanlarının,
barış budur işte.

Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi
ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun
gökyüzünün dolmasıdır içeriye;
gökyüzünün, renklerinden uzaklaşmış çanlarıyla
bayram günlerini çalan gözlerimizde.
Barış budur işte.

Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun
                        gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp, ışık! Işık! -  diye fısıldarlarken birbirlerine!
Işık taşarken ufkun yalağından.
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
Geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından
cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi;
barış budur işte.

Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de
bir kök olduğu zaman
gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.
Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman
dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra.
Ve sonunda, hissettiğimiz zaman yeniden
zamanın tüm köşe bucağında acıları kovmak için
ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.

Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında,
iyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.
Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya
                                        kuracağız demesidir;
ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.
Barış budur işte.

Ölüm çok az yer tuttuğu için yüreklerde
mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların
şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
büyük karanfilini alacakaranlığın...
barış budur işte.

Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.

Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.

Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.



BİR SÖZCÜK O Bir şey bilmiyorum - dedi - bir şeyim yok, bir şey değilim buradaysam, dünyanın içinde, çakılmış bir büyük kanatla göğsüme, o'dur öğrendiğim tek sözcük, söyler ağlarım- onu tanıyorum, onunla varım, onu haykırırım rüzgâra- uykusuz ıssız gecelerde öldürenlerin öğrettikleri onca taşın taşlanmanın altında - yalnız bir sözcük: Özgürlük, Özgürlük, Özgürlük.

YAVAŞÇA Çukuru ölçtük, kirecin içine attık ölüleri; sonra en ince ayın altında kayığa bindik, dördüncü arkadaş demir kutuyu kucağına almış, sanki içindeki gizli bir ateşten ısınıyormuş gibi üstüne eğilmişti. Duman yükselmedi, öylece kaldı suların üzerinde.

YAĞMURDA Yağmurda yürüyor. Hiç acelesi yok. Islak parmaklıklar parlıyor. Gizli bir kızıllıkla kararmış ağaçlar. Ağılın bir köşesinde eski bir otobüs tekerleği. Mavi ev alabildiğine daha mavi. Hiçlik böyle aydınlanıyor demek. Taşlar düşüyor. Eller kapanıyor. Boş bir dosya yüzerek yaklaşıyor nehirde. Ama senin adın belki de dosyanın öbür yüzündedir.

ÇIPLAK Burada, karmakarışık odamda, toz tutmuş kitaplarla ölü ve dalgın bakışlar, bu duraksayan gölgeler arasında, bir ışık sızıntısı; o gece durup çırılçıplak soyunduğun yerde.

BİR ÇELENK Yapraklarla gizlenmişti yüzün. Birer birer kopardım yaprakları sana yaklaşmak için. Son yaprağı kopardığımda, sen gitmiştin. Sonra bir çelenk ördüm kopan yapraklardan. Kimsem yoktu verebileceğim. Ben de çelengi alnıma yerleştirdim.

AYNI DİKEN Gece karşımızda, pencereleri kapalı iki katlı yetimhanenin cephesi gibi duruyordu. Ertesi gün, ağaçların altında bir kadın bir diken çıkardı ayağının tabanından - bizim her gece üstüne bastığımız o aynı diken.

BEKLİYORUZ Yavaş yavaş gece iniyor mahalleye. Uyuyamıyoruz. Şafağı bekliyoruz. Bekliyoruz ki güneş bir çekiç gibi çarpsın saç damlara, çarpsın alınlarımıza, yüreklerimize, bir ses olsun, o ses duyulsun - başka bir ses, çünkü sessizlik silâh sesleriyle dolu, başka yerlerden gelen

KADINLAR Kadınlar çok uzakta. "İyi geceler" kokar çarşafları. Masaya ekmek koyarlar yokluklarını hissetmeyelim diye. Sonra anlarız suçun bizde olduğunu. Sandalyeden kalkıp "Bugün çok yoruldun," deriz ya da "Boş ver, lambayı ben yakarım." Kibriti çaktığımızda, o yavaşça döner ve tarifsiz bir dikkatle mutfağa yönelir. Sırtı nice ölülerle, kamburlaşmış, hüzünlü bir tepe-aileden ölüler, onun ölüleri, senin kendi ölümün. Adımlarının gıcırtısını duyarsın eski döşemede, bulaşık telindeki tabakların ağlayışını duyarsın sonra da treni, askerleri cepheye götüren.

BİRDEN Sessiz gece. Sessiz. Ve sen vazgeçtin beklemekten. Nerdeyse dingindi her yer. Birden, orada olmayan kişinin o canlı dokunuşunu duydun yüzünde. Gelecek. Sonra kendi kendine çarpan pancurların sesi. İşte rüzgâr da çıktı. Ve biraz ötede, kendi sesinde boğuluyordu deniz.

SON İSTEK Şiire, aşka ve ölüme inanıyorum, diyor, işte bu yüzden ölümsüzlüğe de inanıyorum. Bir dize yazıyorum, dünyayı yazıyorum; ben varım; dünya var. Bir ırmak akıyor serçe parmağının ucundan. Yedi kere bu ırmak gökyüzünün mavisi. Yeniden ilk gerçek oluyor bu arılık, bu benim son dileğim.


YABANCI ŞAİRLERE DÖN


copyright by image and more
     
Anasayfa

Şiirlerim
Şiirleriniz
Şairler
Yabancı Şairler
Halk Ozanları
Denemeler
Sesli Şiirler
E-Kart
Dört Dörtlük

Fotoğraflar
Karikatürler
İlginç Resimler
Animasyonlar

Hikayeler
Güzel Sözler
Sevgiye Dair

Medya Linkleri
Nevşehir
Linkler
Biyografim

     
LOTTO şans sayılarınız için tıklayın!