23.Nisan 1564 yılında İngiltere'nin Stratford kentinde doğmuştur.Babası John Shakespeares isminde bir çiftcidir. Annesi Mary Arden of Wilmcote asil bir aileden olup ailenin daha sonraları maddi problemler yüzünden fakirleştikleri sanılmaktadır. Ama babası bu evlilik sayesinde yüksek nüfuzlu kişilerle tanışımlar yapmıştır.
Babsının Stratford'daki iyi konumundan ötürü, oradaki iyi bir okul sayesinde iyi bir eğitim aldığı düşünülmektedir.Latince öğrenmiş ve tarih ve şiire ilgisi onu bu öğrenime yönlendirmiş fakat üniversite eğitimi almamıştır, bunun maddi olanaksızlıklardan olup olmadığı bilinmemektedir.1582 de henüz 18 yaşında kendisinden birkaç yaş büyük olan Anne Hathaway'le evlenmiş 1583 yılında kızı Suzanne 1585 yılındada ikiz çocukları Hamnet ve Judith doğmuştur.Shakespeare'in tek oğlu 11 yaşında ölmüş ama neden öldüğü bilinmemektedir.
Ne zaman Londra'ya göçtüğü bilinmemektedir. 1585 ve 1592 yılları arasında hayatında ne gibi detaylar olduğu bilinmemektedir.Kendini ilk 1592 yılından sonra edebiyat ve tiyatro dünyasına kabul ettirmeye başlamıştır.1594 yılında "Lord Chamberlain´s Men"in oyuncuları arasına katılmış ve daha sonraları bu Tiyatro en büyük tiyatrolardan birisi ve kendide en büyük oyunculardan birisi olmuştur.1599 yılından sonra kendininde ortak olduğu tiyatroda büyük eserleri sahnelemiş ve iyi birde ticaret adamı olarak isim yapmıştır. Kendi özel hayatından fazla belge olmadığı için mektuplarınında hiçbir zaman yayımlanmadığından, özel hayatıyle ilgili fazla bilgi bulunamamıştır.İyi bir maddi duruma kavuştuğy 1611 yılında Stratford'da aldığı evi ve buraya yerleştiğinden bilinmektedir.
Son isteklerini 25. Mart 1616 yılında yazmış(hala orjinalı mevcuttur), servetinin büyük kısmını büyük kızından olan torununa bırakmış ama diğer kızları ve karısınıda unutmamıştır.
El yazısının titrek yazılmış olmasından son anlarında çok hasta olduğu varsayılmaktadır.
23. Nisan 1616 yılında hayata veda etmiştir.
Mezar taşında ismi olmamakla birlikte kendinin yazdığı varsayılan birkaç mısra bulunmaktadır.
|
Sone 1
Artmasını isteriz en güzel
varlıkların Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla. Bir güzel, yaşlanıp
da göçünce bugün yarın Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla: Ama can
yoldaşındır kendi parlak gözlerin. Kendi ateşin besler ruhunun alevini:
Kıtlığa çevirirsin bolluğunu her yerin, Kendi düşmanın gibi, ezersin can
evini. Şimdi sen yeryüzünün taptaze bir süsüsün, Varlığın çiçek dolu
bahardan müjde taşır, Ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün. Pintiliğin
arttıkça kendi sonun yaklaşır. ___Dünyaya acımazsan, oburlar gibi ancak
___Varlığın da mezar da güzelliği yutacak.
Sone 2
Kırk yılın kışı, güzel alnını
kuşattı mı, Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık, Gençliğinin kibirli,
süslü giyim kuşamı Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık: O zaman
sorarlarsa güzelliğin nerdedir, Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;
Dersen yuvaların çökmüş şu gözlerdedir, Bencillik utancıyla israfa
övgüdür bu. Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara “Benim güzel çocuğum
beni kurtarır,” dersen “Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra,”
Güzelliğinin onda sürdüğünü göstersen. ___O, sen yaşlandığında yeniler
varlığını, ___Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.
Sone 3
Aynaya bak da şunu gördüğün yüze
söyle: Sıra gelmiştir artık bir taze yüz yapmana, Güzelliğini hemen
yenilemezsen şöyle, Yeryüzü yoksun kalır, lânetlenir bir ana. Hiçbir
güzel var mı ki el sürülmemiş rahmi Senin sürdüğün çiftin ekinini tepecek?
Sırf kendini sevmenin mezarını ister mi, Geleceği ahmakça durdurur mu
bir erkek? Sen annenin aynası olmuşsun da o sende Bulmuştur gençliğinin
güzelim baharını; Kendi dinç varlığınla görürsün pencerende Kırışıklara
rağmen, şu altın yıllarını. ___İstersin ki varlığın unutulsun ve bitsin,
___Bir kuru başına öl, izin de ölüp gitsin.
Sone 4
savurgan güzel,nedir bu kendini
harcaman senin mirasın olan güzellikleri böyle? doğa temelli vermez
,ödünç verir her zaman eli açık olana borç verir içtenlikle böyle yanlış
kullanmak olurmu güzel pinti miras bırakman için sana bırakılanı? kar
etmeyen tefeci bu koskoca serveti niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı
meraklısın kendinle içli dışlı olmaya bu tatlı benliğin sırf aldatmağa
yarar vaktin geldi diyerek seni çağırsa doğa vereceğin hesapta elle
tutulur ne var? kullanmazsan gömülür güzellğin seninle kullanırsan
varisin olur da sürer gider böyle
Sone 5
Her gözün takıldığı o
bir-içim-su yüzü Özenle, incelikle yaratan şu saatler Birer zalim olup
da vurunca yaman gürzü O eşsiz güzellikten kalmaz hiçbir hoş eser.
Durmak bilmeyen zaman, yaz’ı söküp götürür, Yok eder iğrenç kışın
kucağına atarak; Özsu, ayazda donar, sağlam yapraklar çürür: Güzellik
kar altında, her yöne çıplak, çorak. Özsuyu çiçeklerden çekip almamışsa yaz,
Cam duvarlar içine kapatmamışsa onu, Güzel göçüp gidince güzellikten iz
kalmaz: Gelir, kendisi gibi, anılarının sonu. ___Özsuyu çekilmişse, kış
gelince o çiçek ___Kupkuru kalsa bile, tatlı özü sürecek.
11.Sone
Gençliğin günden güne kalırken
gerilerde Bir yavru yaratırsan alsın diye yerini, Dinçken can verirsen o
körpe can ilerde Senden göçen gençliğe varıp yaşatır seni. Böyle sürecek
akıl, güzellik ve başarı; Yoksa cinnet, yaşlanmak, çürümek var yer altında:
Hiç kimse düşünmese gelecek kuşakları, İnsanlık sona erip giderdi üç
batında. Dünya çoğalmak için doğmayanlarla dolu, Kaknem, kakavan, kaba:
kısırlıktan bitsinler; Yaradan vermiş sana en iyiyi, en bolu, Bu cömert
aramağana cömertçe karşılık ver Seni kendine mühür yapmış, bunu böyle bil:
Sen de eşler yap diye, ölüp git diye değil.
Sone 15
düşünüyorum da, dünyada büyüyen
ne varsa, bir an tutunabiliyor yetkinlik noktasında; şu koca sahnede
sergilenen tüm oyunlarsa, gizliden gizliye hep yıldızların etkisinde.
bakıyorumda, bitkiler gibi çoğalıyor insanlar, aynı gökten açılıyor ya
da kapanıyor yolları; gençlikte kabarıyor, inişe geçince sönüyorlar,
silinmeye başlıyor akıllardan gösterişli günleri. o görkemli gençliğin
geliyor gözlerimin önüne; savruk zaman belki çöküşle tartışmaya girdi bile,
gençlik gününü, karanlık geceye döndürsek mi diye. AMA SEVGİN UĞRUNA
ZAMAN'LA SAVAŞI SÜRDÜREN BEN, YENİDEN AŞILIYORUM SANA, O NE GÖTÜRÜRSE
SENDEN...
Sone 22
Yaslisin deseler de bana,inanmam
aynalara, Genclik ve sen ayni yastasiniz ya! Ama zamanin yol yol izler
actigini görürüm de sende, Anlarim,ergec bana da gelip catacak ölüm.
Seni bastan ayaga saran su güzellik var ya, Yüregimin en gösterisli
örtüsü de o iste benim. Gügsünde yasadikca yüregim, yüreginse ben de
arttikca, Kim der ki, nasil diyebilir ki, senden yasliyim? Yeni dogmus
yavruyu sakinir gibi ebesi, Tasidigim yüregin üstüne ben nasil
titreyeceksem. Nasil sakinacaksam kendimi, kendim icin degil, senin icin;
Öyle sakin iste sen de kendini, ey sevdigim! Geri gelir sanma yüregin,
benim yüregim öldükten sonra; Bana vermistin onu, unutma, geri almamak üzere
bir daha.
Sone 23
Korkudan sahnede eli ayağına
dolaşıp, Rolünü şaşıran kötü bir oyuncu misali; Ya da azdıkça içine
sığmayan öfkesi taşıp Kendi yüreğini zayıf düşüren çılgın biri gibi,
Unutuyorum, kendime güvenim olmadığından mutlaka, Tam olarak söylemeyi
aşk oyununun sözlerini; Ve aşkımın yükü öylesine ağır geliyor ki bana,
Kendi aşkımın gücü karşısında eziliyorum sanki. O halde, nedemek
istediğimi bakışlarım anlatsın, Konuşan gönlümün sessiz sözcüsü olsun onlar;
Aşkımı onlar açığa vursun, derdime çare arasın; Öyle ki, hiç kalsın
yanında, durmadan konuşanlar. Ah, sessiz aşk neler yazmış, öğren artık
okumayı, Aşkın sırrına ermişler bilir gözleriyle duymayı...
Sone 24
Gözlerim ressam rolünü aldı ve
kabartma çizgilerle, Güzelliğinin biçimini gönlümün levhasına çıkardı;
Bedenime gelince, o da bu resmin çerçevesi oldu işte; Malum, resmin
konumundan bilinir usta ressamın sanatı. Seni olduğu gibi yansıtan resim
nerde diyorsan, Ressamın içine bakıp hünerini orda görmelisin;
Camlarının parlaklığını senin gözlerinden alan, Göğsümdeki sergide asılı
resme ulaşmalısın. İşte bak, gözler gözler için neler yapıyor! Gözlerim
senin şeklini çizdi, seninkilerse, Gönlüme açılan birer pencere; güneş de
bayılıyor Onlardan içeri bakmaya, sen varsın diye içerde. Ama gözlerin
sanatında yine de bir eksiklik var: Gördüklerini çiziyorlar yalnız, yüreği
tanımıyorlar.
Sone 29
bakışlarda küçümeyiş okuyorum
yalnızım, bedbahtım, tesellisizim. gökler sağır, sesim boğuk ve
lanet okuyorum talihime kıskançlıktan kuduruyorum kiminin ikbalini
aczimden utanıyorum. hazlarım iğrendiriyor beni. o zaman sen
geliyorsun aklıma, ve birden bire kanatlanıyorum, bir tarla kuşu gibi, mest
içim aydınlıkla doluyor, yükseliyorum yükseliyorum neşideler söylüyorum
hayata, göklerin eşiğinden bana ne toprağın çirkinliğinden
insanların zilletinden bana ne? hatıran öyle sonsuz bir hazine ve
sevgin öyle büyük mutluluk ki dostum! en mağrur hakanların tacını hor
görüyorum
Sone 57
Kölen olmuşum senin, elden başka
ne gelir, Gece gündüz el pençe divanım buyruğuna; Geçirdiğim saatler
baştan başa bir hiçtir Sen buyurmuş değilsen çabalarım boşuna. Senin
için, sultanım, saatleri gözlerken Ben kimim ki küseyim sonu gelmez günlere,
Kara kara düşünmem, acı çekmem özlerken Uğurlar olsun dersen kölene sen
bir kere Ben kimim ki kıskanıp kuşkulanıp sorayım Kimle içli dışlısın,
nedir yaptığın işler; Derdim günüm put gibi düşünmeden durayım, Mutlu
kıldıklarını bilmek içime işler. Öyle körkütük sadık bir köledir ki sevda,
Seni kötü göremez bin kötülük yapsan da.
Sone 61
Ağır gözkapaklarım, yorgun gece
içinde Hayalinle apaçık kalsın, dileğin bu mu? Sana benzer gölgeler,
gözümle eğlensin de Keyfince parçalayıp geçsinler mi uykumu?
Gönderdiğin, ruhun mu canevinden uzağa İşlerime gözkulak olsun, düşürsün
diye Aylak saatlerimi, utancımı tuzağa: Hasedine, kuşkuna yardakçılık
etmeye? Hayır, sevgin çoksa da büyük değil o kadar Benim kendi aşkımdır
vermeyen uyku durak, İşte öz sevgim, dirlik düzenliğimi bozar Senin
uğruna bana hep nöbet tutturarak. Ben bekçinim, sen başka yerlerde
uyanıksın: Benden uzaksın, sana başkaları çok yakın.
66. Sone
Vazgeçtim bu dünyadan
Tek ölüm paklar beni
Değmez bu yangın yeri
Avuç açmaya değmez
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz
Ezilmiş hor görülmüş el emeği göz nuru
Ödlekler gecmiş başa derken mertlik bozulmuş
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın
Değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen'e
Vazgeçtim bu dünyadan
Dünyamdan geçtim ama
Seni yalnız komak var
O koyuyor adama...
Sone 87
Hosca kal! Degerin cok yuksek,
tutamam seni, Biliyorum kendine ne paha bictigini; Ozgurluge kavustun
alip deger belgeni, Iptal ettik sendeki hakkimin senedini Nasil tutarim
seni, saglamadan iznini, Neyim var hak edecek senin zenginligini, Bu
essiz armagana kim layik gorur beni? Bana verilmis berat, donup buldu
vereni. Sen vermistin kendini, bilmeden degerini Ya da bana vermekle
hata isledigini, Bir yanlis anlamanin sonucu hediyeni; Ama, o yine buldu
hatayi duzelteni
Sen benimdin: ruyanin gorkemleriyle doldum. Ben
uykuda sultandim, uyaninca hic oldum
Sone 88
Gün gelip artık bana değer
vermez olduğunda, Senin yanında yer alıp kendime karşı çıkacağım, Hor
görüp yüz çevirdiğini gördüğüm zaman bana; Haksızlık etsen de, senin hakkını
savunacağım. En zayıf yanlarımı en iyi ben bildiğime göre, Çekinmeden
açığa vurup arka çıkabilirim sana, Kusurlarımdan hangisi benim için en büyük
lekeyse Beni kaybederken büyük şan kazanırsın aynı anda. Üstelik bu işte
benim için de kazanç var; Çünkü seven düşüncelerim sana yöneldikçe daima,
İster istemez kendime vereceğim zararlar, Sana yarar sağlarken, kat kat
yarar getirecek bana. Öyle bağlıyım ki ben sana, öyle ki benim sevgim,
Sen haklı olasın diye, her haksızlığı üstlenirim...
Sone 126
Hey ogul, guzel ogul, avucunda
kiskivrak: Vaktin donek aynasi, bir de saatli orak. Sen ay gibi
buyurken, serpilip gelisirken Hepten cokmus gorunur kim varsa seni seven.
Yikimlara egemen olan Doga tanrica Seni geri cekiyor sen hizla yol
aldikca: Amaci, hunerini sende kanitlayarak Zamani rezil etmek, sefil
anlara kiymak. Simdi gozbebegisin, ama kork ondan, cunki Tuttugu
hazinesi sonsuz onun olmaz ki.
Ertelese de ergec hesabi kapanacak:
Yapacagi odeme sen olacaksin ancak.
Bahar Naktası'ndan
Tisbe
Sahiden uyuyor mu? Ahh! Kim
vurmuş kumrumu? Ben geldim, civanım, yiğidim, kalk! Kalksana, konuşsana!
Görmüyor musun? Yoksa... Örttü mü, gözlerini kara toprak? Bu zambak
dudaklara, Şu zeren yanaklara, Acımadın mı hiç kahpe felek? Aşıklar,
aşk timsali, Gözü pırasa yeşili Piremuz bırakıp gitti beni! Hadi
gel, tezcanlı ecel, Gel bana, geline gel, Batır mum sarısı ellerini,
Batır benim de kanıma! Madem kıydın canına, kopardın onun
bamtellerini. Konuşma artık, ey dil, Sadık kılıç, naz etme, gel,
Odlara yanmış bağrımı dağla! Bıçaklar kendini. Geldim yolun sonuna,
Uğurlar olsun bana! A dostlar, o dostlar, kalsın siz de
sağlıcakla!
Bazen
Yıldızları süpürürsün, farkında
olmadan, Güneş kucağındadır, bilemezsin. Bir çocuk gözlerine bakar,
arkan dönüktür, Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın. Koca bir
sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın. Uçar gider, koşsan da
tutamazsın...
Benim Günahım Aşktır
Benim günahım aşktır, senin
erdemin nefret: Sevgi günahtır diye günahımdan nefret bu. Gel, kendi
durumunu benimkine kıyas et, Görürsün siteminin ne haksız olduğunu.
Haklıysa da, o sözler kızıl süsünü bozan Ve benimkiler kadar bol sahte
aşk senedi Düzüp başkalarının yataklarını talan Eden dudaklarından
işitilmemeliydi. Seni sevmem yasaldır; bak, seviyorsun sen de: Gözüm
sırf sana düşkün, senin gözün onlara; Merhamet yüreğinde kök salıp boy
versin de Acımanla hak kazan sana acınanlara. Aramağa kalkarsan kendi
gizlediğini Senin kendi örneğin yoksun bırakır seni.
Gezinen Bir Gölgedir
Hayat
Gezinen bir gölgedir hayat,
gariban bir aktör sahnede bir ileri bir geri saatini doldurur ve sonra
duyulmaz olur sesi, bir masaldır gürültücü bir salağın anlattığı ki
yoktur hiçbir anlamı.
Korkuyorum
Yağmuru seviyorum diyorsun,
yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun... Güneşi seviyorum diyorsun,
güneş açınca gölgeye kaçıyorsun... Rüzgarı seviyorum diyorsun,
rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun... İşte,bunun için korkuyorum;
Beni de sevdiğini söylüyorsun...
Tanrı Beni İlkbaşta
Sana Kul Yaptı
Tanrı beni ilkbaşta sana kul
yaptı, sonra Keyfine el koymayı kurmamı yasak etti. Ya da özlem duymamı
hesaplı zamanlara; Kölenim ya, boş vaktin olsun diye bekletti. Ah, bırak
katlanayım, el pençe divan: değer, Senin özgürlüğünün tutuklu yokluğuna;
Her mihnete sabreder, her azara baş eğer, İncittin diye hiç suç yüklemez
bile sana. Sen nerde olursan ol, yetkin, güçlü, özgürsün; Hâkimsin
dilediğin gibi kendi vaktine: Canın neyi isterse varsın o keyif sürsün,
Kendine suç işlersen kendin bağışla yine. Beklemek cehennemdir, ama
beklerim seni, İyi kötü demeden, suçlamadan keyfini.
Unut Gitsin
Yas mas tutma sevgilim, öldüğüm
zaman. Toprakta böceklere güldüğüm zaman Duyurunca, paslı sesiyle, ölüp
gittiğimi, bir çan... Yas mas tutma sevgilim, öldüğüm zaman
Çürüyen
gövdem gibi, yitip gitsim aşkın da... Ne bir mektup kalsın bizden, ne bir
söz, ne bir eşya... Unut gitsin adımı, arkamdan da ağlama Göz yaşınla da
eğlenir, onu da alıp-satar bu dünya..
Var Olmak mı, Yoksa
Olmamak mı
Var olmak mı, yoksa olmama mı,
bütün sorun bu! Düşüncemizin katlanması mı güzel, Zalim kaderin
yumruklarına, oklarına, Yoksa diretip belâ denizlerine karşı Dur, yeter!
demesi mi? Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız Bitebilir
bütün acıları yüreğin, Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun. Uyumak, ama
düş görebilirsin uykuda, o kötü! Çünkü, o ölüm uykularında,
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından, Ne düşler görebilir insan,
düşünmeli bunu. Bu düşüncedir felâketleri yaşanır yapan. Yoksa kim
dayanabilir zamanın kırbacına? Zorbanın kahrına, gururun
çiğnenmesine..
İnandıramaz Aynam
Yaşlandığıma Beni
İnandıramaz aynam yaşlandığıma
beni. Değil mi ki doğduğunuz aynı gün gençlikle sen; Ama örtünce vaktin
kırışıkları seni Medet umarım ömrüm bitsin diye ecelden. Varlığına o
eşsiz güzelliği giysen de Gönlümün urbasından başka şey giyemezsin.
Yüreğim sende çarpar, yüreğin çarpar bende: Demek ki bana göre yaşlısın
diyemezsin. Onun için, sevgilim, kendine bakman gerek, Nasıl ki ben bir
hiçim bakmak dururken sana, Yüreğin bende diye üstüne titreyerek Olmuşum
yavrusunu esirgeyen bir ana. Gönlüne bel bağlama gönlümü yok edersen,
Geri almak yok diye onu verdin bana sen.
YABANCI ŞAİRLERE DÖN
|