28 Ocak 1853'te Havana'da doğan Jose Marti'nin babası İspanyol, annesi ise Kanarya
Adaları'ndandı;16 yaşında "Özgür Vatan" adlı bir gazete çıkardı. İspanya'ya karşı
bağımsızlık savaşımı verenlerden olduğu için 17 yaşında tutuklandı ve 6 aylık kürek
cezasından sonra İspanya'da Madrid'e sürüldü. Madrid'te Zaragosa üniversitelerinde
hukuk, felsefe ve filoloji eğitimi gördü. 1874'te Latin Amerika ülkelerini dolaştı.Yaşamının
büyük bölümünü sürgünde geçirdi.1878'de Kübalı toprak sahiplerinin İspanyollarla
anlaşması nedeniyle sona eren savaş ve çıkan af ile ülkesine geri döndü. 1878'de
evlendi, bir oğlu ve bir kızı oldu. 1880'de Kuzey Amerika'ya geçti, göçmen olarak
yaşadı.Yıllarca şiirler, kitaplar ve gazete makaleleri yazdı. Aynı zamanda siyasi
eylemlerini de sürdürdü. Gizli siyasal faaliyetinden dolayı iki kez yine tutuklandı.
Daha sonra New York'a yerleşti. Buradan Buenos Aires' de çıkan La Nicion adlı
gazetede ona ayrılan köşedeki yazılarından dolayı ünü bütün Latin Amerika'ya yayıldı.
1892'de Partido Revolucionario Cubano (Küba Devrimci Partisi) kuruldu ve Marti, PRC' nin
temsilciliğine seçildi; aynı zamanda Patria (Vatan) adlı gazeteyi çıkarmaya başladı. 1895'de
Küba halkını bağımsızlık savaşına çağıran ve Partinin manifestosu niteliğinde olan Monte
Kristo Bildirisi'ni kaleme aldı.
Marti'nin, edebiyat ve siyaset arasındaki ilişkiye getirdiği
düşünce; yazmak, konuşmak, "yaratma"nın bir biçimidir; ama değişik bir biçimidir; değişik bir
"yaratma"dır, eyleme katılmanın paralel bir biçimidir. Ama bu düşünce toplumsal-gerçekçiliği
yadsıyan bir akım olmuştur. 1895'de Kübalı yurtseverler bir kez daha İspanya'ya karşı savaş
hazırlıklarına başlamıştı. Marti Küba'ya döndü ve 1 ay sonra 19 Mayıs 1895'te arkadaşlarıyla
birlikte küçük çaplı bir çatışmaya girdi ve çatışmada İspanyol askerleri tarafından öldürüldü.
Jose Marti yaşamını, Küba'da İspanyol sömürge/koloni yönetiminin sona erdirilmesi ve Küba'nın
ABD dahil başka ülkelerin egemenliği altına girmemesi için savaşıma adamıştır.
Öğretisinin özü, kişi özgürlüklerine saygılı olmayan ve yalnızca zenginliklerini büyütmeyi
gözeten yönetimleri uyarmaya ve karşı çıkmaya dayanmaktadır. Yapıtlarında bütün despot
yönetim düzenlerini ve insan haklarına karşı uygulamaları kınamıştır. Onun yazıları demokratik
gelişmeye yol göstericidir.
Kısa süren ömrü boyunca, birkaç siyasal kitapçıkla incecik şiir kitapları Abdala (manzum dram)
1869'da, İsmaelillo (Mahvolan Dostluk, otobiyografik roman) 1882'de, Versos sencillos (Basit Şiirler)
1891'de ve Versos libres (Özgür Şiirler) 1913'te ölümünden sonra basıldı.
|
AYNI YALINLIKLA ÖLMEK İSTERİM
Aynı yalınlıkla ölmek isterim
Kırda bir çiçek gibi, sakin, gösterişsiz.
Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde
Yeryüzü uzansın altımda sessiz.
Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
Varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında
Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında
Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.
OMUZUMDA
O, omuzumda oturuyor benim, Kimseye görünmeden:
Yabancı göze görünmez Onu yalnız ben görebilirim. Şakaklarımı
okşuyor tatlılıkla Ve sıcaklığıyla ellerinin Hafifletiyor ağırlığını
Dayanılmaz acıların: Istırapla mıhlandığımda, Kederle
çarmıhlandığımda, Ve hayatın boyunduruğunda Donduğunda kanım; Ve
bir ölüm öpücüğü gibi Acı, deldiğinde kafatasımı, Odur silen alnımdaki
teri Sevecen eliyle. Ayaklarımı çelip de Beni yolun ortasında
Deviren yorgunluk Ansızın siliniverir! Ve hazırım yeniden En
uzak yollara gitmeye; İçimde bir sevinç Dudaklarımda bir gülüşle;
Bu demektir ki Oğlum öptü beni; Omuzumda oturan, Kimsenin
görmediği.
ALACALI TÜY SORGUÇLAR
Kadehte nasıl Altın kabarcıkla Fıkırdarsa ruhu
Saydam şarabın;
Denizde nasıl Beyaz bir sırt gibi eğmeçlenerek
Köpürür, Sonra yatışırsa dalga;
Ovada nasıl Hoplayıp zıplarsa taylar Oynayarak ve
ışıldayarak Sabahları; Kah ansızın kişneyerek Kah dörtnala
fırlayarak Salarak gür yelelerini Rüzgara;
İşte öyle Fıkırdıyor bende de düşünceler, Sokuluyorlar
ayaklarına senin Altın köpükler benzeri; Ya da uysalca Baş
eğiyorlar oğlum Önünde senin Alacalı tüy sorguçlar gibi.
BENİM SAKİM
Şarap, arkadaş Sunma bana: Yok dünyada Hiçbir
mahzende Öyle bir şarap Dindirebilecek Susuzluğumu benim. Ve
yok Kadehler arasında O kadeh Dudaklarıma İçine düşeyim.
Sakim benim Unutur muyum seni? Başka bir şarap İçmeyeceğim.
RUHUMUN OĞLU
Ey ruhumun oğlu! Her yerde dalgalanıyorsun, Gece
fırtınalarının dalgalarını Şafakla yatıştırıyorsun. Fakat acı günlerin
köpüğü Bulanık ve ağır Fırlatıyor seni yeniden Gecelerimin
diplerine... Sen, ruhumun Ardına kadar açık En gizli yerlerine
Sevgiyle bekçilik ediyorsun; Koruyorsun onu Bütün saldırılara
karşı. Ne zaman Bir an için gitmen gerekse Sıkıntılar Hızla
yöneliyor içime. Fakat sen Karanlık eşikte Açarak beyaz, geniş
kanatlarını Onu engelliyorsun. Bir şafak aydınlığıyla
İyileştiriyorsun gecenin acılarını, Karşılıyorsun beni Sabahın
dalgalarında. Beni ağır uykumdan kaldıran Şafağın parlaklığı değil
Senin ellerinin dokunuşudur Yastığıma kadar ulaşan... Varsın
herkes Senin burada olmadığını söylesin, Desinler ki Sen uzak bir
ülkedesin; Ah, nasıl da aptallar, Haksızlar nasıl da! Ruhun
benimledir Sen benimlesin; Onlar içinse Sadece bir gölgesin;
Onlar, bir gölgeye sahipler. Uçup geliyor uzaktan Çevik
kanatlarında rüzgarın Yakıcı parıltısıyla Senin her bakışın.
Onunla ısınıyorum Ve sevinçle donanarak Topluyorum hasadını
Aydınlık bakışlarının. Sen onları gecenin sessizliğinde Yıldızlar
gibi saçıyorsun, Her yerde dalgalanıyorsun Ey ruhumun oğlu!
GÜZEL KOKULU ELLER
Bilirim zarif elleri Ve güzel kokularını onların;
Bilirim nasıl Sarılırlar boyna Ve beden onlara doğru Açılarak
bir gül gibi Bitkin düşer O güzel kokuları solumaktan. Ve kan
çarpar şakaklarda, Sanki al damarlarda Bilinmez kuşlar Kızıl
kanatlarını çırpmaktadır; O hafif ellerin dokunuşu Alazlanmış tende
Yaşamın rüzgarlarıyla Uçuşur kelebek gibi, Ve cansız bedeni
Yeniden diriltirler. Fakat zarifliğini bu ellerin Onların
güzelliğini Ben değişirim duraksamadan Başka ellerle, O minik
ellerle, Boynunda bir babanın Büyülü bir gerdanlık gibi Sımsıkı
birleşen. Eksik olsun zarif ellerin güzelliği Ve güzel kokuları
onların!
BENİM ŞÖVALYEM
Sabahları oğlum Minicik oğulcuğum Kocaman bir
öpücükle Uyandırırdı beni. Sonra bir atlı gibi Otururdu göğsüme
Dizgin yerine Tutup saçlarımı
O, sarhoş olurdu mutluluktan Ben mutluluktan sarhoş
olurdum. Şövalye, beni Mahmuzlardı bağırışlarla Ah, o şirin
mahmuzlar İki tazecik ayaktı. Ah, nasıl da gülerdi Mutlu şövalyem
benim! Nasıl da öperdim ben Tek bir öpücüğe sığan O iki
ayakçığı!
GUANTANAMERA
Dürüst bir insanım ben,
Palmiyeler ülkesinden.
Ölmeden önce, paylaşmak isterim
Ruhumdan akıp gelen bu şiirleri.
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Şiirlerim parlak yeşildir,
Ama yine de kızıl alevler gibidir.
Şiirlerim yaralı bir ceylana benzer,
Dağda kurtarılmayı bekler.
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Dikiyorum bir ak gül fidanı
Haziranda ve Temmuzda
Çünkü samimi dost
Elini vermiştin bana.
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Ve zalimin biri parçaladığı için
Beni yaşatan yüreğimi.
Dikmem ne bir ayrıkotu ne de çakır dikeni
Dikerim bir ak gül fidanı.
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Dünyanın yoksul insanlarıyla,
Neyim varsa paylaşmak isterim.
Dağların cılız dereleri
Denizlerden daha mutlu eder beni.
YABANCI ŞAİRLERE DÖN
|