![](bertoltbrecht.jpg)
10.02.1898 Almanya nın Augsburg şehrinde doğmuştur. Esas adı Eugen Berthold Friedrich tir.
Liseyi bitirdikten sonra Münih tıp ve fen bilimleri üniversitesine başlamıştır. Ama kendini edebiyata daha yatkın olduğunu
hissetip bu dalı ciddiye almamış ve bırakmıştır. 1924 yılında Berline taşınmış ve orada Alman Tiyatrosunda göreve başlamıştır.1926 yılında Marx sempatisi ve komunizme inandığı için Alman Komunist Partisine kaydolmuştur. 1931 yılında Dünya kime ait? isminde emekcilerin problemlerini anlatan bir film yapmış ama filmin komunizm propagandası yaptığı gerekcesiyle yasaklanmıştır. 1933 yılında Reichstag ın yakılmasından sonra Prag, Viyana , İsviçre ve nihayetinde Danimarkaya kaçmıştır.Tüm şiirlerini sürgünde yaşadığı yıllarda yazmış ve tüm şiirlerini Antifaşist Mücadeleye adamıştır.
1935 de Alman vatandaşlığından çıkarılmıştır.Almanların Danimarkaya girmeleri üzere oradan Finlandiyaya ve oradanda ABD ye sığınmıştır.Newyorkta bir çok aydın mülteciyle tanışmış ve onlarla birlikte mücadeleye başlamıştır. Bu arada oğlu Balthazar savaşta doğu cephesinde ölmüştür. ABD de ki oyunu "Galileo Galilei" Amerikan karşıtı bulunup sınırdışı edilip oradan İsviçreye gelmiş ve daha sonra Doğu Almanyaya yerleşmiştir. Hayatı antifaşist mücadelerle geçen büyük şair 1956 yılında kalp krizi sonucu hayata gözlerini yummuştur.
|
HANNA CASH’İN TÜRKÜSÜ
1.
Entarisi pazen, atkısı sarı,
gözleri göller gibi kara,
ne parası pulu var, ne yapacak işi,
ama öyle uzun ki siyah saçları,
değer uçları kirli topuklara.
İşte Hanna Cash, yavrum,
Ayartıp soyardı beyleri.
Geldi esen rüzgarla bozkırdan,
gitti gene esen rüzgarla.
2.
Ne iskarpini vardı, ne gömleği.
Bilmezdi dua etmesini bile.
Gelmişti koca kente bir kedi gibi.
Odunlarla leşler arasında
bozbulanık kanal boyu
minicik bir kül kedisi
dolaşır durur ya hani.
Nasıl yıkardı bardakları durmadan, görseniz,
Yıkayamazdı kendini bu yüzden.
Öyleyken Hanna Cash, yavrum,
gene de sayılırdı tertemiz.
3.
Düştü bir gece bir gemici barına,
derin ve karaydı gözleri göller gibi.
Serseri Kent’e rastladı orada,
saçları vardı Kent'in kapkara,
barda bıçak oyuncusuydu.
Aldı Hanna’yı yanında götürdü.
Kırparken gözlerini o Kent serserisi,
o yontulmuş, o allahın belası,
Hanna Cash duyuyordu, yavrum,
bakışlarıyla soyduğunu kendisini.
4.
Yürüdüler hayat yolunda el ele,
öğrendiler hanyayı konyayı.
Ne ev bark, ne kap kacak,
ne de ad, çocuklarına bırakacak.
Kar yağdı, yağmur yağdı.
Boğuldu sulara orman.
Ama Hanna Cash, yavrum,
ayrılmadı erkeğinden.
5.
Polis dedi: Bu adam yankesici.
Sütçü dedi: Hem de topal.
Hanna dedi: Bundan ne çıkar?
Erkeğim benim o.
Benim canım onu çeker.
Orda burda gezer dururdu erkeği.
Sonra gelir çekerdi Hanna’ya sopayı.
Ama Hanna boşverirdi bunlara.
Seviyordu ya kocasını canı gibi.
6.
Damları yoktu başlarını sokacak.
Herkes onlara düşmandı sanki,
Gene de yuvarlanıp gittiler iyi kötü.
Şehirlerden ormanlara yıllar boyu,
ormanlardan kırlara gittiler.
Yürüdüler, ne kar dediler ne tipi,
kesilinceye dek solukları.
Hanna Cash, yavrum,
izledi sevgili erkeğini.
7.
Üstleri başları dökülürdü.
Ve yoktu gezmeleri tozmaları pazar günleri.
Bir pastaneye giremediler üçü bir arada.
Ne yiyecek poğaçaları vardı,
Ne de armonikaları.
Benzerdi günler birbirine.
Hiç güneş yoktu havada.
Ama parlardı güneşler durmadan
Hanna Cash’ın yüzünde.
Erkeği balık çalar, o tuz çalar,
n’eylersin, "yaşamak çok zor".
Hanna bakar balıkları pişirirken:
Çocuklar oturmuşlar kocasının dizlerine,
Okurlar dua kitabını ezberden.
Dere tepe elli yıl bu,
uyudular hepsi bir yatakta.
İşte Hanna Cash’ın hikayesi, yavrum.
Tanrı elbet bir gün görür onu.
KARDEŞİM BİR PİLOTTU
Bir pilottu kardeşim
Güzel bir günde emri geldi
Hazır etti çantasını
güneye doğru koyuldu yola
Bir fatihti kardeşim
Yerimiz yoktu yaşamaya
Topraklar ele geçirmekti
öteden beri hayalimiz
Kardeşimin fethettiği yer şimdi
Guadarama dağlarında
Boyu tam bir seksen
derinliği bir elli
DÖRT AŞK ŞARKISI
1.
Senden ayrıldığımda
O güzel
günün sonunda
Açılınca gözlerim
Ne çok sevinçli insan varmış
dedim.
İşte o akşamdan sonra
Sen bilirsin ya
Daha güzel
dudaklarım
Çekirge gibi çevik bacaklarım
Ben böyle olalı beri
Daha yeşil ağaç, fidan ve tarla
Daha bir güzel suyun serinliği
Başımdan aşağı boşaltınca
2.
Beni sevindirdiğinde
Bazen
düşünürüm:
Şimdi ölüversem
Mutlu kalırım
Sonsuza kadar.
Sonra
yaşlanıp
Beni düşündüğünde
Tıpkı bugünkü gibi görünürüm sana
Bir
sevdiceğin olur
Henüz gencecik.
3.
Küçücük dalda yedi gül
Altısını rüzgar alır
Ama biri kalır
Bulayım diye onu
Yedi
kez çağıracağım seni
Altısında gelme
Ama söz ve yedincisine
Tek
sözümle gel.
4.
Bir dal verdi bana sevgili
Üzerinde sarı
yapraklarda
Yıl dediğin geçer gider
Aşk ise hep yeni başlar
ONBİRİNCİ SONE
Seni bu yabancı ülkeye gönderirken
En kalın
pantolonları (güzelim) bacaklarına
iyi örülmüş çorapları ayaklarına
Çok
soğuk kışları düşünerek aradım.
Göğsün, kalçaların
Ve sırtın için saf
yün aradım
Sevdiğim o şeyler ısınsın
Bana da biraz sıcaklık
kalsın.
Bu kez seni sevgiyle ben giydirdim
Bazen (çok seyrek) soyduğum
gibi
(Oysa ne çok isterdim)
Yine de giydirmem sana soyuyorum gibi
gelsin.
Heryerin iyice örtündü diye düşündüm şimdi
iyice örtündü,
üşütmemesi için.
ALMANCA YAKARIŞ
Ulu önderlerimiz mutlu bir gün buyurdular bize:
-Dazig ile Varşova' yı alacağız!
Uçaklarımız ve tanklarımızla saldırdık Polonya' ya,
yirmi günde ulaştık hedefimize:
Tanrı korusun bizi!
Ulu önderlerimiz mutlu bir gün buyurdular bize:
Alacağız Oslo ile Paris' i!
Norveç'i, Paris'i işgal ettik,
ulaştık altı hafta geçmeden hedefimize.
Tanrı korusun bizi!
Ulu önderlerimiz mutlu bir gün buyurdular bize:
-Sırbistan' ı, Yunanistan' ı, Rusya' yı alacağız!
İşgal ettik Sırbıstan'ı, Yunanistan'ı, Rusya'yı,
Ve...
İki yıl var kurtarmaya çalışırız kıçımızı.
Tanrı korusun bizi!
Bir gün gelecek ulu önderlerimiz buyuracaklar bize:
-Ayı da alacağız, Okyonusu' u da!
İyi ama, çok zor şu Rusya' da dayanmak,
karşı durmak düşmana, kara, kışa,
ne zaman döneceğini bilmeden.
Tanrı korusun bizi, döndürsün evimize!
BIR ALMAN ANASININ AGITI
Bu çizmeleri bendim sana giy diyen, oglum,
bu haki gömlegi bendim sana giy diyen.
Nerden bilecektim bu kara günleri görecegimi,
bilseydim, giydirmem, derdim, giydirmem,
asin beni, derdim, daha iyi.
Elini görürdüm hani ben senin, oglum,
"Hayl Hitler!" diyerek kaldirdigin elini,
Hitler' i selamladin diye, nerden bilecektim,
kuruyacagini bir gün elinin.
Duyardim, oglum, söz ettigini senin
üstün bir irktan.
Nasil varacaktim farkina, nerden bilecektim, nerden
celladiymissin meger sen kendinin.
Gittigini görürdüm senin, oglum,
uygun adimla Hitler' in ardindan.
Nerden bilecektim, onu izleyenin
artik bir daha geri dönmeyecegini.
Bana derdin ki, oglum, derdin ki:Almanya
gelecek bir gün atninmaz hale.
Nerden bilecektim, oglum, bu yerin nerden bilecektim,
küller ve kanli taslar arasinda kalacagini böyle.
Haki gömlek vardi her zaman sirtinda senin.
Giyme su gömlegi demedim sana, demedim, oglum.
Bu günleri görecegimi bilmiyordum, ne yapayim,
sana o gömlegin kefen olacagini bilmiyordum.
Bekleyeceğim Seni
Savaşa gitmek mi istersin, git
asker, Gidenin bir daha gelmediği Kanlı, kuduran savaşa. Burda
olacağım geri dönersen, Yeşeren karaağaçlar altında bekleyeceğim seni,
Bekleyeceğim çıplak ağaclar altında, Dönünceye dek en son asker,
Bekleyeceğim seni daha da çok.
Sen geri gelince savaştan
Göremeyeceksin kapıda başka bir çizme. Yanımdaki yastık hep boş kalacak.
Dokunmamış olacak dudağıma başka dudak. Bıraktığım gibi diyeceksin her
şey, Sen geri gelince savaştan, Sen geri gelince.
BİZDEN SONRA DOĞANLARA
I
Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum! Doğru söz delilik. Düz alın
Kanıtı vurdumduymazın. Gülen ki Korkunç haberi Henüz almamış.
Ne günlere kaldık, ki Neredeyse suçtur ağaç üzerine bir konuşma
İçerir çünkü susmayı bunca kötülük üstüne! Orda ağırdan caddeyi geçen
Erişilmez mi dara düşen Arkadaşları için?
Doğrudur: geçimimi
sağlıyorum daha Ama inanın: bu bir rastlantı yalnız. Yaptığım Hiçbir iş
doyma hakkını vermiyor bana. Rasgele korunmuşum. (Talihim dönüverse. Yokum.)
Bana diyorlar: ye iç! Bak keyfine! Nasıl yer içerim, kaparsam
Yiyeceğimi bir açın elinden ve Bardaktaki suyum bir susuzda yoksa?
Ve yiyip içiyorum gene de.
İsterdim bilge olmak. Eski kitaplarda
yazılı nedir bilge Kavga dışı kalmak dünyada ve kısa yaşamını Korkusuz
geçirmek Zora başvurmadan edebilmek Kötülüğe iyilikle karşılık vermek
İsteklerine ermeyip, unutmak İşi bilgenin. Yapamam bütün
bunları: Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!
II Şehre geldim
bozuk düzen günlerde Açıklık sürerken. İnsan arasına karıştım
ayaklanmada Ve onlarla birlikte öfkelendim. Böyle geçti zamanım
Yeryüzünde.
Yemeğimi yedim iki savaş arası Katillerin arasında
yattım Sevgiye saygısız Ve doğaya sabırsız baktım. Böyle geçti
zamanım Yeryüzünde
Her yol batağa çıkardı benim zamanımda. Dilim
durmaz ele verirdi beni. Elimden gelen azdı. Ama hükmedenler Daha rahat
olurdu bensiz, buydu umudum. Böyle geçti zamanım Yeryüzünde.
Gücüm azdı. Hedef Uzak mı uzak. Apaçık belliydi, benim ulaşmam
Mümkün değildiyse de. Böyle geçti zamanım Yeryüzünde.
III
Siz, siz ki çıkacaksınız Battığımız tufandan Düşünün
Eksiklerimizden söz ederken Karanlık çağı da Sizin kurtulduğunuz.
Gittiydik, ayakkabıdan çok ülke değiştirip Sınıf savaşları arasından,
umarsız Yalnız haksızlık var da baş kaldırma yoktuysa.
Biliyoruz
oysa: Alçaklıktan nefret bile Çarpıtır çizgileri Haksızlığa öfke
bile Kısar sesi. Ah, biz Hazırlamak isterken dostluk yolunu Dost
olamadık kendimiz.
Siz ama, o gün gelince İnsanın insana el uzattığı
Anın bizi Hoşgörüyle.
... O gün mavi eylül ayında Sessiz
körpe bir erik ağacı altında Tuttum onu, sessiz beyaz aşkı Kolumda
kutsal bir düş gibi. Ve üstümüzde güzel yaz göğünde Bir bulut vardı,
çoktan gördüğüm Çok beyazdı ve çok yukarılarda Ve başımı kaldırıp
baktığımda, değildi orda.
O günden beri birçok, birçok aylar Geçti
sessiz aşağı kaydılar Yok oldu o bütün erik ağaçları Ve bana sorarsan
aşk n'oldu diye Sana derim ki: hatırlayamıyorum Ama gene de, inan ki,
biliyorum ne demek istediğini. Ama gene de gerçekten hatırlamıyorum onun
yüzünü. Yalnız: o zamanlar öpmüştüm onu, biliyorum.
Ve bu
öpücüğü de çoktan unutmuş olurdum O bulut olmasaydı orada Onu bugün de
hatırlıyorum ve hep hatırlayacağım Çok beyazdı ve yukarılardan geliyordu
Erik ağaçları belki çiçek açıyordur gene de Ve o kadının belki de şimdi
yedi çocuğu olmuştur Ama o bulut yalnız birkaç dakika için açtı Ve
yukarı baktığımda, rüzgârda kayboluyordu bile.
Çağrı
Doğrudur yıldırımın düştüğü,
yağdığı yağmurun, Bulutların rüzgarla sökün ettiği. Ama savaş öyle
değil, savaş rüzgarla gelmez; Onu bulup getiren insanlardır. Duman
tüten topraktan bahar boyunca, Dökülüp yükselir birden gökyüzü. Ama
barış ağaç değil, ot değil ki yeşersin: Sen istersen olur barış,
istersen çiçeklenir.
Sizsiniz uluslar, kaderi dünyanın. Bilin
kuvvetinizi. Bir tabiat kanunu değildir savaş, Barışsa bir armağan gibi
verilmez insana: Savaşa karşı Barış için Katillerin önüne
dikilmek gerek, 'Hayır yaşayacağız! ' demek. İndirin yumruğunuzu
suratlarına! Böylece mümkün olacak savaşı önlemek.
Onlar demir
çeliği elinde tutan birkaç kişidir, Yoktur karabasandan bir çıkarları
Dünyaya bakıp 'ne küçük' derler, Bir şeylerle yetinmezler ucunda,
Para hesap eder gibi hesaplıyorlar bizi, Savaş da bu hesabın ucunda.
Ürkmeyin tutmuşlar diye suyun başını: Korkunç oyunları, davranın,
bitsin.
Söz konusu olan çocuğundur, ana: Koru onu, dikil
karşılarına, Biz milyonlarca kişi Savaşı yener miyiz? Bunu sen
bileceksin. Bunu biz bilecek, biz seçeceğiz. Bir de düşün 'Yok! '
dediğini: Düşün ki savaş geçmişin malı ve barış taşıyor
gelecekten.
Generalim Tankınız Ne Güçlü
Tankınız ne güçlü generalim,
Siler süpürür bir ormanı, Yüz insanı ezer geçer. Ama bir kusurcuğu
var; İster bir sürücü.
Bombardıman uzağınız ne güçlü generalim,
Fırtınadan tez gider, filden zorlu. Ama bir kusurcuğu var; Usta
ister yapacak.
İnsan dediğin nice işler görür, generalim, Bilir
uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin. Ama bir kusurcuğu var; Bilir
düşünmesini de.
Halkın Ekmeği
Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.
bakarsınız bol olur bu ekmek, bakarsınız kıt, bakarsınız doyum olmaz
tadına, bakarsınız berbat. Azaldı mı ekmek,başlar açlık, bozuldumu
tadı,başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.
Bozuk adalet yeter artık! Acemi
ellerle yuğurulan,iyi pişirilmemiş adalet yeter! Yeter katıksız,kara kabuklu
adalet! Dura dura bayatlayan adalet yeter!
Bolsa insanın önünde
ekmek,lezzetliyse, gözler öbür yiyeceklere yumulsada olur. Ama her şey
bollaşmaz ki birdenbire... Bilirsiniz,nasıl bolluk doğurur ekmek:
Adaletin ekmeğiyle beslene beslene.
Ekmek her gün nasıl gerekliyse
nasıl, adalet de gerekli her gün, hem o,günde bir çok kez gerekli.
Sabahtan akşama dek,iş yerinde,eğlencede, hele çalışırken canla
başla, kederliyken, sevinçliyken, halkın ihtiyacı var pişkin, bol
ekmeğe, günlük, has ekmeğine adaletin.
madem adaletin ekmeği bu
kadar önemli, onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?
Öteki ekmeği kim
pişiren?
Adaletin ekmeğini de kendisi pişirmeli halkın, gündelik
ekmek gibi.
Bol,pişkin,verimli.
Kitaplar Yakılıyor
Buyurunca Hitler Hazretleri
Zararlı fikirlerle dolu kitapların yakılmasını Halkın önünde, alanlarda,
Öküzler odun yığınlarına araba araba kitap taşıdı. Gözden düşmüş
şairlerden biri, Hem de en iyilerinden biri, Şöyle bir göz gezdirdi
yakılacak listesine, Gitti aklı başından: Unutulmuştu kendi adı.
Hemen seğirtti çalışma odasına, Sanki öfkesinden kanatlanmıştı. O
saat bir mektup karaladı zorbalara: 'Benimkileri de yakın! ' dedi.
'Benimkileri de! Yapamazsınız bana bu kötülüğü, Kenarda bırakamazsınız
beni! Ben de hep gerçeği söylemedim mi kitaplarımda? Neden davranırsınız
bana yalancıymışım gibi? Yakın benimkileride!
YABANCI ŞAİRLERE DÖN
|